Aşkın bir altyapısı yoktur. Ne zaman, nerede yakalanacağınız belli olmaz. En çok da saflığın, doğallığın, içtenliğin olduğu ortamda sahibini bulur.
Aşkı kimse aramasın. Çünkü o bütün sahip olduğunuz zenginlik ve diğer neleriniz varsa onlardan arındığınızda, bir bakıma tüm koruma kalkanlarınızın olmadığı bir anda havadan geçen bir mikrop gibi yüreğinize yerleşir.
Dedim ya; aşk saflık ister. Onun içindir gençlik yıllarında bu mikroba yakalanmak çok daha kolaydır. İnsan yaşamı boyunca, güç ve para ile maddi değerlere daha çok sahip olmayım derken, kurulan ilişkilerde ya da başka bir tanımla kapitalizmin vahşi yanlarını kullandıkça, saflığını zamanla kaybeder. Hava raporunu öğrenmeden denize açılmaz. Hep güvenli limanlar arar.
Aşk kendini bırakmaktır. Aynı bedende iki kişilik bir özgürlüktür. Bir o kadar da birbirinin tutsağıdır. Birlikte olunca ulaşılabileceklerini bile düşündüren bir duygudur. Aşk’ın kendi kimyası vardır. İki aşık birlikte ya da kilometrelerce uzakta otomatik olarak bu iksiri üretirler ve aşklarını canlı tutarlar. En güzel şiirler ve şarkılar bu iksirle yazılır.
Erişilmez mutlulukların acıları da bir o kadar can yakıcı ve dayanılmaz olur. Ulaşılmaz oldukça efsaneleşir. Leyla ve Mecnun, Romeo Jüliet hikayeleri gibi.
Aşk sınır tanımaz ve kontrol edilemez. Freni ve direksiyonu olmayan, duygularla giden, otomobil gibidir. Uçuruma da götürebilir, hayalini bile edemeyeceğiniz güzelliklere de.
Aşk için kütüphaneler dolusu sözler, hikayeler, romanlar yazılmış ve hala yazılmaya devam etmektedir.
Ama Aşk asla öğrenilecek bir şey değildir. O sizi en saf halinizde yakalayabilecek size özel bir virüstür. Her aşk özeldir. Kesin olan bir şey var ki aşk ile yapılan her şey güzeldir.
Aşk perisi dostunuz olsun.