Türkiye’de asgari ücret tartışmaları sürerken konu şimdi de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmasıyla yeniden alevlendi.
Alevlenince de akıl tutulması yaşamamak için rakamları tekrarlayayım dedim.
Merak ettiğim siyasilerin ağzında dolaşan rakamların verilip verilmemesinden çok verildiği takdirde insan onuruna yakışıp yakışmayacağı…
Halen 1.000 TL olan net asgari ücret ile değil insan onuruna yaraşır bir yaşantıyı sürdürmek, bir ailenin temel gıda harcamasını karşılayabilmesi bile mümkün olamamaktadır.
Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) tarafından yirmi sekiz yıldan bu yana her ay düzenli olarak yapılan “açlık ve yoksulluk sınırı” araştırması 2015 Ekim ayı sonucuna göre;
Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 1.379,09 TL,
Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamaların toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 4.492,15 TL’dir.
TÜRK-İŞ hesaplamasına göre, sağlıklı ve dengeli beslenebilmek için dört kişilik bir ailenin yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı son bir ayda 18 TL artmıştır. 2015 yılının ilk on ayı sonunda ise ailenin mutfak harcamasına 147 TL ek yük gelmiştir.
Ailenin aylık yaşam maliyetindeki artış ise yılbaşına göre 478 TL olmuştur.
Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde asgari ücretin bin 990 Avro’dan başlayarak 400 Avro’ya kadar değiştiği Avrupa’da “Ucuz iş gücümüzle” rekor kırıyoruz şimdilik.
Yılbaşından sonra bakalım ne olacak.
Siyasette bir kural vardır.
Yasalaştırmak istenmeyen teklifler önce komisyona, hiç çıkması istenmeyenler ise alt komisyona gönderirler.
Asgari ücrete yapılacak zam acaba hangi komisyona gönderilecek.
Belli olmaz bakarsınız hiçbirine gönderilmeden hallediverirler…
Eğer zam yapılırsa, asgari ücrette kalır mı?
Doğalgaza, tuza, benzine, elektriğe, suya, ete, dona, çoraba, kısaca iğneden ipliğe de zam gelir mi?
Verilecek olan zam daha verilmeden kuşa döndürülür mü?
SEMİNER VE HATIRLADIKLARIM
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ile Konrad Adenaur Vakfı’nın ortaklaşa düzenledikleri Seminer Amasya’da yapıldı.
Bir gün sürdü, sabah başladı üç oturumla birlikte aynı gün sona erdi.
Amasya’da yapılan bu seminere ne Vali ne de Belediye başkanı, herhalde yoğun işleri nedeniyle(!) katılmadılar.
Oysa Amasya’ya Türkiye’nin ve bölgenin çeşitli illerinden gazeteciler gelmişlerdi.
Amasya’yı hem bölgeye, hem Ülkeye hem de Dünyaya açmak isteyen, turizmden pay almak için uğraş veren yöneticilerin kaçırmaması gereken bir fırsattı bu.
Kendilerinden kimse ekmek ve su istememişti.
Ancak zatı şahaneleri “Bir kuru selam vererek hoş geldin demeyi yani insanlığın gereğini yapmayı” akıl me edemediler?
Acaba falanca vakfın bir toplantısı olsaydı katılırlar mıydı oraya?
Böyle bir girizgâhtan sonra o bir günlük seminere döneyim.
Genç arkadaşlar vardı.
Bölgeden gelen dostları gördüm.
Cemiyet’in bazı yöneticileriyle görüşüp anılarımızı tazeledik.
Çileli ve güzel günlerimizi andık.
Eğitim seminerinde, unuttuklarımızı hatırladığımız gibi yeni bilgilerle de donatıldık.
Eskimeyen dostlarımızı yâd ettik…
SIRAMI BEKLERKEN
Hey gidi günler, ne de güzellerdi...
Hem günler güzeldi hem de bu resimdeki adamlar...
Sezon 1971-1972 sezonu.
Trabzon Avni Aker Stadı'nın eski hali.
Trabzonspor - İzmirspor karşılaşmasının öncesi.
Tercüman Gazetesi muhabiri Kadri Şimşek, Hürriyet Gazetesi muhabiri Cihat Yenidoğan, Günaydın Gazetesi muhabiri Suavi Kaptan ve bendeniz İsmail Başaran Yeni İstanbul Gazetesi muhabiri...
Kadri Şimşek, Cihat Yenidoğan ve Suavi Kaptan fotoğraftaki sırayla ebediyete aynı sırayla intikal ettiler.
Hepsine Allah Rahmet Eylesin…
Resim elime geçince "Sırasını Bekleyen biri" gibi hissettim kendimi…