Yazarlar // 28 Mayıs 2024 Salı 00:27
Ragıp GÖKER
Pazar günü Ankara'daki Tandoğan meydanında CHP'nin emekli mitingi vardı.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel ülkenin dört bir yanından gelen emeklilere hitaben konuşurken iktidarlarının ilk yüz gününde en düşük emekli maaşının asgari ücret düzeyine, iki yıl içinde de asgari ücretin 1,5 katı düzeyine çıkarılacağını söyledi.
Seçimlere henüz 4 yıl var ama Özgür Özel bu açıklamasını ilk seçim vaadi olarak müjdeledi.
Mümkün mü?
CHP, yerel seçimlerde Türkiye'nin birinci partisi oldu ama genel seçimde alacağı sonuç ne olur, o konuda net bir şey söyleyemem elbette ancak, emekli maaşının asgari ücret düzeyine çıkarılması ve hatta Özel'in müjdelediği gibi asgari ücretin 1,5 katına çıkarılmasının mümkün olduğuna inanıyorum.
Hatta emekli olduğum 2003 yılı şubat ayında bağlanan 475 liralık emekli maaşımın, 226 lira olarak açıklanan o yılki asgari ücretin 2.1 katı olduğunu bildiğim için, emekli maaşlarının asgari ücret düzeyine ve dahi 1,5 katına çıkarılacak olmasını yeterli bile bulmayabilirim.
''Asgari ücret'' demek, adı üzerinde ''En az ücret'' demek aslında.
Emekli maaşları, en az düzeydeki (Asgari) ücretin altında zaten olamaz.
Ve fakat.
Akla, mantığa ve hatta vicdanlara doğru gelmese de yıllardır öyle maalesef.
Kiminde kaybın, asgari ücretin 2,5 katını aşıyor olduğunu işitiyorum ama bu duruma dair değerlendirmeyi, 21 yıllık bir emekli olarak kendi emekli maaşım üzerinden yapacak olursak, şu an itibariyle aylık gelir kaybım 20 bin 699 lira.
Hatta 92 kuruşu bile var.
Bir emeklinin maaşından her ay 20 bin 700 lira sınırına dayanmış bir gelir kaybı nasıl izah edilir bilemedim.
Bu durumu daha önce de yazmıştım.
Bunu bilen bazı dostlarımn arasında SGK'yı mahkemeye vermemi öğütleyenler bile oldu.
13 milyon dolayındaki emekliyi bir anda etkileyebilecek kararın çıkma ihtimaline karşın bu türden bir davayı ülkemdeki hangi mahkeme kabul eder bilemem.
Ve fakat.
Daha önce devletimizi AHİM'e şikayet etmiş siyasetçilere dair haberleri işitmeme rağmen, şahsen ben, kişisel kaybım nedeniyle devletimin bir kurumunu mahkemelere taşımayı içime sindiremem.
Mübadil yemekleri
Türk Mutfağı etkinlikleri haftası nedeniyle Pazar günü Bafra'nın Sürmeli köyünde mübadelenin 100 yılında ''Samsun Mübadil Yemekleri Şenliği'' düzenlendi.
''Bir çoğunu rahmetli anacığımın elinden tatmış olduğum 80 dolayındaki mübadil yemeği, şenliğe gelmiş olan çok sayıda ziyaretçiye ikram edildi'' demeyi çok istedim.
Ve fakat.
Boreni'den, Zerdali Tatlısına kadar 80 çeşit yemeği protokolün 'Seçkin Zevatı' tatma şansına erişirken, metrelerce kuyruğa girip, dakikalarca sıranın kendilerine gelmesini beklerken 80 çeşit arasından dilediği mübadil yemeğini tatmak isteyen ziyaretçiler ise nohut karıştırılmış etli kazan pilavıyla yetinmek zorunda kaldılar.
Bu türden etkinliklere protokol mensupları davet edildiğinde oluyor böyle şeyler.
Ki;
Başta, Karadeniz Rumeli Dernekleri Federasyonu ve Sürmeli Köyü Derneği'nin iyi niyetinden kuşku duymadığım yöneticileri kusura bakmasınlar ama halkın etkin katılımı olmadan, halk için yapıldığı söylenen hiçbir etkinlik başarıya ulaşamıyor maalesef.
Yemek dağıtımıyla ilgili fiyaskoya rağmen, çocukluk yıllarımda köyümdeki düğünlerde tanık olduğum Rumeli Türkleri’nin oyun havalarından oluşan folklorik gösterinin ise çok hoşuma gittiğini söylemek isterim.
Hemşehri derneklerinin özellikle folklorik özelliklerin geçmişten geleceğe taşınması için etkinlikler yapması gerektiğine inanırım.
Cıgoş'u da izlemek isterdim ama Debreli’den, telgrafın tellerine kadar unutulmaya yüz tutmuş birçok folklorik gösteri için emeği geçenleri kutlarım.
Bu arada 80 çeşit yemeği hazırlayan mübadil kadınlarını da kutlamak isterim ki, tadım sırasında yaşanan duruma dair eleştirim, ne onlaradır ne de dernek yöneticilerinedir.
Demem o ki;
Bu türden etkiliklere protokol üyeleri karışınca, etkinliğin halka ulaşmasında başarı sağlanamıyor.
Olmuyor işte.
Zorlamanın gereği yok yani