Anıtkabiri ziyaret eden Bülent Ersoy'u tekerlekli sandalyede otururken ve onu yağmurdan korumak için başına şemsiye tutan bir Türk Subayını görünce, kendisiyle yaklaşık 35 yıl önce yaşadığımız nahoş bir hadiseyi hatırladım.
Bülent Ersoy'u öncelikle, Ata'mızı anmak için yaptığı Anıtkabir ziyareti nedeniyle kutlarım.
Engelli olmadığını biliyorum ama Bülent Hanım, kendisini tekerlekli sandalyeye mahkûm edecek bir hastalık mı yaşıyor onu da bilmiyorum.
Varsa bir hastalığı kendisine şifa dilerim.
Ve fakat.
Ziyarete dair fotoğrafı sosyal medyada paylaşan kişinin düştüğü nottan da anlaşıldığı üzere hanımefendiyi yağmurdan korumak için bir subayın ona şemsiye tutması ne kadar doğru onu da bilemedim.
Fotoğraftan da anlaşılacağı üzere hanımefendi Anıtkabir ziyaretine yalnız da gelmemiş.
Kendisine şemsiye tutabilecek başka birileri var yani yanında.
Bu fotoğrafı görünce, Bülent Ersoy'un 35 yıl kadar önce Samsun'da sahne aldığı gün yaşananları hatırladım.
Bülent Ersoy, cinsiyet değiştirmek için yaptırdığı ameliyattan yeni çıkmıştı.
Erkek olarak dünyaya gelmişti ama ameliyatla kadın oldu biliyorsunuz.
Kendi tercihidir ve bu tercihi nedenle kendisini asla ayıplamadığımı da söylemek isterim.
Samsun'a, Termeliler gecesinde sahneye çıkmak için geldiği tarihlerde kendisine henüz pembe kimlik verilmemişti.
Devlet, kendisini 'Kadın' olarak tanımamıştı yani.
Sahne yasaklısıydı bu nedenle.
O yıllarda Güneş gazetesinin Samsun Büro Şefi olarak çalışıyordum.
Gazetecilerin peşinde koştuğu eski erkek, yeni kadın Bülent Ersoy’la, röportaj yapmak için ayağıma kadar gelen bu büyük fırsatı değerlendirmek istemiştim.
Sahne alacağı Büyük Samsun Oteli’nde konaklandığını öğrendiğimde kendisiyle görüşme talebimi ilettim.
Santral görevlisi irtibatı sağlayınca telefona kendisi çıkmadı ama ''Ben yardımcısıyım'' diyen bir arkadaş ki sesinden anladığım kadarıyla bir erkekti.
Yarımcı arkadaş, Bülent Hanımın beni öğleden sonra kabul ederek röportaj vereceğini söyleyince bunu heyecanıyla otele vardığımda, hanımefendinin röportaj vermekten vazgeçtiği, kendisini sadece sahnede görüntüleyebileceğimi söyleyince kısa süreli bir hayal kırıklığı yaşamıştım.
Ancak, ameliyat sonrası ilk defa çıkacağı sahnede Bülent Ersoy'u görüntülemenin de iyi bir haber olacağını biliyordum.
Bununla teselli bularak akşamı beklerken programı aralarında Samsun Valisinin yanı sıra, Emniyet Müdürü ve hatta Cumhuriyet Savcısı ile Adalet Komisyonu Başkanının da bulunduğu Samsun bürokrasisinden zevatın izleyeceğini öğrenince daha da heyecanlanmıştık.
Devletin sahne yasağı koyduğu birini Samsun bürokrasisinin izleyecek olması da büyük bir haberdi nede olsa.
Derken, Termeliler Derneğinin yöneticileri gazetecilerin salona alınmayacağını bildirdiler ama biz de hep bir ağızdan ''Yasak koyamazsınız, biz salona girip görüntü alacağız'' demiştik.
Dernek yöneticileri Bülent Ersoy'dan gelen talep üzerine sahnede görüntü alınmasına izin vermeyeceklerini ve bunu yapmamız durumunda zor kullanacaklarını iletince ortam gerildi haliyle.
Kararlı olduğumuz anlaşılınca, şimdi her ikisi de rahmeti rahmana kavuşmuş olan zamanın Valisi Erdoğan Cebeci ile Emniyet Müdürü Kamil Acun’un program henüz başlamadan otelden ayrıldıklarını görmüştük.
Bülent Ersoy'un sahnedeki sesini işittiğimiz anda da önde Rahmetli Bahri Altay, arkasında ben, benim arkamda Salim Sürmeli, onun arkasında da birkaç arkadaşla birlikte salona daldığımızı dün gibi hatırlıyorum.
Bülent Ersoy, üzerinde kırmızı, siyah ve sarıçiçeklerle bezeli elbisesiyle bir masanın kenarındaki sandalyeye oturmuş şarkısını öyle söylüyordu.
Ne de olsa sahne yasaklısıydı.
Yakınına bile gelemeden korumalar bizi engellemeye başlamışlardı.
Bir arbede yaşandı ve ardından karga tulumba salondan atıldık.
Bülent Ersoy bizden şikayetçi olmuştu.
Bu nedenle geceyi Saathane’deki Çarşı Karakolunda geçirdik.
Sabahında da mahkeme çıktık.
Bayan hakime ifademizi verdik çıktık ama şikayetçi Bülent Ersoy'u adliyede de göremedik.
Sanatçıların kaprisli oldukları söylenir.
Anıtkabir'de kendisine o subayın şemsiye tutmasını bizatihi Bülent Ersoy mu istedi bilmem ama 35 yıl önce bizim muhatap olduğumuz olay günü sanatçı kaprisinin zirve halini yaşıyordu sanki.
O günün kamu görevlileri sanatçı kaprisinin sebep olacağı nahoş hadislerin bir parçası olmamak adına davetli oldukları mekandan uzaklaşmayı düşünürken, günümüzde ise devletin subayı hepimizi derinden yaralayan böylesi fotoğrafları vermeyi tercih edebiliyor maalesef.
Gel de şimdi ''Nereden, nereye geldik'' deme.