İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Afyonkarahisar konuşmasından sonra, Fatih Altaylı'nın You Tube kanalındaki programında, İstanbul ve Ankara'yı kaybetmek pahasına, yerel seçimlere kendi adaylarıyla katılacaklarını açıkladı.
Akşener, ilk aklına geleni o anda söylemesiyle bilinen bir siyasetçi ki, bu özelliğini yine 14 Mayıs seçimleri öncesi katıldığı Fatih Altaylı'nın o zamanlar görev yaptığı Habertürk kanalındaki Teke Tek adlı programında itiraf etmişti.
Bu itirafı yapmasına neden olan tavrını da, ''3 Mart Vakası'' olarak bilinen,14 Mayıs seçimleri için Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Millet İttifakı adayı olarak açıklanmasının ardından yaptığı konuşmada sergilemişti aslında.
Akşener, 3 Mart günü ne demişti ve neden tepki almıştı?
Hatırlayalım.
''Son noktada altılı masa artık millet iradesini kararlarına yansıtma kabiliyetini kaybetmiştir. Bu masa artık potansiyel adayların tartışılabildiği ortak akıldan çıkmış, tek bir adayın tasdiki haline çalışan noter masasına dönüşmüştür. Biz imzamızın ve sözümüzün arkasındayız. Ancak ne kumar ne noter masasında olmayacağız. Yeni asrı göz göre göre hiç etmeyeceğiz. Milletimizin kazanma ümidini yok etmeyeceğiz. İnatla ve ısrarla biz demeye devam edeceğiz.''
Akşener, CHP'nin Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlarına da, Cumhurbaşkanı adayı olmaları yönünde çağrıda bulunarak,''Sayın Mansur Yavaş ve Sayın Ekrem İmamoğlu'na çağrı yapıyorum. Tüm engellemelere rağmen çok çalıştınız. Görevinizi en iyi şekilde yaptınız. Milletimizi enkaz altında bile yalnız bırakmadınız. Çok kritik bir kırılmanın eşiğinde milletimiz sizi göreve çağırıyor. Bu vazife dayatmayı değil, dayatmacılığı yıkma vazifesidir. Hiç şüphemiz yok ki bu vazife reddedilmez bir vazifedir. Bu çağrının sahibi millettir. Bu saatten sonra bizlere düşen seçim yapmaktır."
Sonra ne olmuştu.
Akşener, üretilen bir ara formülle, 6'lı masa bileşenleri olan partilerin genel başkanlarıyla birlikte iki belediye başkanının da Cumhurbaşkanı Yardımcısı Adayı olmaları koşuluyla, üç gün önce kalktığı masaya dönmüş, seçimler sürecinde de, ''bir oy Kemal'e, bir oy Meral'e'' sloganı eşliğinde Kılıçdaroğlu'na oy istemişti.
Seçim kaybedilince Akşener’in yanı sıra, İYİ Partililerce de, 'sepet koluna, herkes yoluna' misali, bir anlamda ittifakın dağıldığı, önümüzdeki yıl Mart ayında yapılacak yerel seçimlere de, her partinin kendi adaylarıyla katılması gerektiği dillendirilmeye başlanmıştı.
Meral Akşener, ilk sert konuşmayı aslında partisinin kurultayında yapmıştı.
Akşener o kurultay konuşmasında, 2018 yılında İYİ Parti'nin grup kurup seçimlere katılabilmesi ve hazine yardımı alabilmesi için 15 CHP'li milletvekilinin İYİ Parti'ye geçmesine ilişkin "hayatımın en büyük pişmanlığıdır" demişti.
Akşener kurultayda ayrıca, Altılı Masa'ya ithafen de "biz çalışmamışız, onun için seçim kaybedilmiş. İnsafınız kurusun. Neymiş İstanbul HDP sayesinde kazanılmış. Haydi o zaman bundan sonra size hayatta başarılar diliyorum" diyerek ittifaktan ve masadan tamamen kopacağına dair ilk işareti vermişti.
Sonra da 30 Ağustos'ta Afyon'da, yerel seçimlere kendi adaylarıyla katılacaklarını duyurmuştu.
Fatih Altaylı da, Akşener'e, herkesin merak ettiği o soruyu ''İstanbul ve Ankara'yı kaybetme pahasına mı?'' diyerek sormuştu.
Bu soruyu ''Evet'' diyerek cevaplandırdı Meral Akşener.
Oysa aynı Meral Akşener, gerek İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nu ve gerekse Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ı, Cumhurbaşkanlığı makamına layık görmüş, Kılıçdaroğlu yerine onların aday olmalarını istemişti.
Buna karşın şimdi, ülkeyi yönetmesini istediği iki başkanı, koltuklarını kaybetme ihtimali ortadayken, yerel seçimlerde desteklemeyeceklerini söylemeye çalışıyor.
Seçimlere her partinin kendi adaylarıyla girme isteği konuya yüzeysel bakıldığında çok masumane bir davranış olarak görülebilir elbette.
Siyasetin gereği olarak, olması gereken budur aslında.
Ve fakat.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilmesiyle birlikte Türkiye'de siyaset de başka bir boyuta evirildi.
İttifaklar dönemi başladı.
Yerel seçimleri kazanabilmek için Cumhurbaşkanlığı seçiminde olduğu gibi oyların yüzde 50+1'i almak gibi bir zorunluluğu yok elbette ama Cumhur İttifakı'nın devam ettiği bir ortamda, bu ittifakın karşısında hiç bir partinin, yerel seçimlerde de başarılı olma şansı, imkansıza yakın bir durum gibi duruyor.
Gerek Meral Akşener'in ve gerekse İYİ Parti'lilerin, 2019'da destekleriyle seçim kazanan başta İstanbul ve Ankara gibi büyükşehir belediyelerinin yeniden AK Parti tarafından kazanılma ihtimalini umursamadıklarını söyleyebilirler elbette ancak, seçmen de, ''Ülkeyi yönetmeye layık gördüklerinizi şimdi ne uğruna gözden çıkarıyorsunuz?'' diye sorar o vakit.
İYİ parti seçmeni, genel başkanlarının ve parti yöneticilerinin seçimlere böyle bir tavırla girilmesi durumunda reaksiyonu nasıl olur, bunun cevabını da, ''Akşener nereye koşuyor?'' sorusunun cevabı da seçim ürecinde yanıt bulacaktır.