Salgın hastalıklar artarken, Türkiye’de Devlet Hastanelerinin yerini özel hastaneler alırken Kürt açılımı, PKK açılımı, Corona ve grip hastalıkları artarken cambaz telde oynuyor. Devleti ve Hükümeti yönetenler de yine vatandaşı cambaza baktırmak için uğraş veriyor. İşin kötüsü vatandaş olarak bizler de bize ne cambazdan açız demeyi aklımıza bile getiremiyor, eleştiremiyor bizi yönetenleri sadece susuyoruz. Yönetenler bizleri ne sanıyor acaba Türkiye’de ne açlık krizi var ne de yoksullaşıyoruz demeye getiriyor. Kısacası artık küçük yalanlar değil bizi yönetenler büyük yalanlar söylüyor.
Dört bir tarafı tarlalarla ovalarla dolu Türkiye’de yönetenler tarımı destekleyecekleri yerde tarım ürünlerini ithal etme yolunu seçiyorsa bunun tek nedeni vardır. Yönetenler vatandaşı düşünmeyi, vatandaşın geçimini kolaylaştırmayı bırakmışlar ve sadece kendi geleceklerini düşünüyorlar demektir.
Hükümet üyeleri başta Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’de herhangi bir kriz yoktur demeye getiriyor her fırsatta. Oysa gerçek hiç de öyle değil. Buğday üretemiyoruz, o nedenle samanı bize yurt dışından ithal ediyoruz böylece besicilikte de dip yapmak üzereyiz. Besicilikte kullanılan yemlerin üretilememesi ve ithal yoluna gidilmesi fiyatların artışına vatandaşın geçim zorluğu çekmeye başlamasına yol açıyor. Sonra da Hükümeti yönetenler çıkıp ortaya Türkiye’de kriz yok diyorlar.
Türkiye’de gerçekten büyük bir kriz vardır. Krizin boyutlarını nasıl ölçmek gerekiyor? Eğer yemek için oturduğumuz sofrada yemek porsiyonu sayısı azalıyor ekmek dilimlerinin sayısı çoğalıyorsa dengeli beslenemiyoruz demektir. Dengeli beslenemeyince de çocuklarımız gelişemiyor. İyi düşünemiyoruz. Soframızdaki ekmek dilimi sayısı artarsa da “Şükür” deyip geçiyoruz. Önemli olan İktidarın insanları şükreden toplum yerine üreten toplum haline getirmesidir.
İktidar, Türkiye’de açlık krizi yoktur, derse desin, gerçek bu değil kriz olup olmadığını vatandaş damarlarına kadar hissediyor. Türkiye’de insanları sadece oyalıyor iktidar. İşlerin kötüye gittiği her zaman gündem değiştirecek birini buluyorlar. Bugün gündem değiştirmek için simlerin üzerine oyun oynayanlar unutmasınlar ki yarının gündemini değiştirecek olanlar da kendileri olabilirler.
Bu topraklar kan dökerek kazanıldı, toprakları birilerine satanlar unutmasınlar ki yarın gömülecekleri toprak bile bulamazlar bu sınırlar içinde.
Açlık sınırı artıyor dedim başlarken, şaka demedim. Gerçekten artıyor. Sofra meselesi ortada, eğer sofradaki gıda azalır ekmek çoğalırsa bugünün çocukları hep trans sağlarla beslenmeyi ön planda tutar ve okul kantinlerinde doğal ürünler satılmaz ve öğrencilerin de ceplerinde bunları alabilecek para olmazsa düşünen ve üreten bir toplum yerine bu çocuklar büyüdüklerinde üreten değil verilenle yetinen ve tüketen bir toplum haline gelecek. Bugün iktidar tarafından yarın için oynanan oyun tam da budur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Kriz yok” diyor. Başbakanlığı döneminde de aynı iki cümleyi söylüyordu, geldiğimiz durum ortada.
Bir hafta önce açık olan mağazanın vitrininin camında “Kiralık” yazısını hemen görebiliyor insanlar. Samsun’da iş merkezi olarak geçen caddelerde bu tür yazıları artık daha çok görebiliyor vatandaş. Sanırım ikinci bir teğet oluşuyor.
SAMSUN ESRAR CENNETİ Mİ OLDU
Samsun'da bu yılın ilk 10 ayında kolluk kuvvetlerince yapılan operasyonlarda, 279 kilo 341 gram kubar esrar, 1 kilo 965 gram toz esrar, 14 bin 268 adet ecstasy, 13 kilo 269 gram sentetik kannabinoid, 776 bin 946 kök kenevir, 440 gram kokain, 43 gram eroin, 364 kilo 954 gram skunk, 37 kilo 689 gram metamfetamin ve 679 bin 36 kapsül sentetik ecza ele geçirildi.
Bir zamanlar Tütün ekim bölgeleriyle ekici para kazanırken sigara içiliyormuş da şimdi ne oluyor. Esrar yakalanıyor. Ki esrar neden yapılıyor? Kenevirden yapılmıyor mu, yapılıyorsa tütün ektirmeyenler neden esrar hammaddesi ekilmesine izin veriyorlar? Esrar sigaradan daha pahalı d7a ondan mı acaba, demek da çok kazandırıyor.
GÜNÜN SÖZÜ
Söyleyecek yalan bulamayanların başvurduğu son çare gerçeklerdir.