Yazarlar // 10 Şubat 2016 Çarşamba 00:00
Ragıp GÖKER
Özel bir ziyaret için ülkemizde bulunan Almanya Başbakanı Angele Merkel, Anıtkabiri ziyaretinde anı defterine “Türk ve Alman halkları arasındaki özel dostluk ruhu içinde; çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin atası ve Avrupa’ya giden yolun mimarı Mustafa Kemal Atatürk’ün anısına derin saygılarımla” diye yazmış.
Almanya Şansölyesinin, anı defterine Ata’mız için övgü dolu sözler yazması ruhumuzu okşadı.
Ve fakat
Ülkemizin AB üyelik sürecinde önümüze engeller de koyan bir ülkenin Başbakanı olarak Merkel’in, Ata’mız için ‘’Avrupa’ya giden yolun mimarı’’ benzetmesinde ne kadar samimidir.
İşte o konuda kuşkularım var.
Angele Merkel dün bunları yazarken sosyal paylaşım sitelerinde bir İngiliz televizyonu için yapılmış bir haberin videosu paylaşılıyordu.
O TV haberi yeni değil belki ama o haberden yola çıkarak, İngilizlerin ve dolayısıyla Avrupalıların bizim AB üyeliğimize sıcak bakmadıklarını anlamak mümkün.
Avrupalılar, boğazların ikiye ayırdığı ülkemizin yüzde 97’sinin Asya’da olduğunu ve dolayısıyla Avrupalı değil, Asyalı olduğumuzu düşünüyorlar.
Nüfusu 2023 yılında 84 milyona ulaşacak ülkemizin, Avrupa’nın en kalabalık ülkesi olacağı biliniyor.
Bu nüfusa göre üye olmamız halinde AB parlamentosunda İngiltere’den daha çok sandalyeye sahip olacağız.
Avrupalılar, 2023 yılında 15 milyar Avroya ulaşması beklenen AB bütçesinin, yüzde 3’lük bölümünün bizim kullanacak olmamızdan da korkuyorlar.
AB, üye ülkelere tarım ürünleri için yaklaşık 10 milyar Avro tutarında yardım da yapıyor.
Üye olmamız halinde bu yardımlardan, bizim çiftçilerimizin Avrupalı çiftçilerden üç kat daha fazla yararlanacak olması da Avrupalıları kaygılandırıyor.
Avrupa halkı ile aramızda gelir düzeyindeki de büyük farkın da, Avrupalıları korkutan bir başka neden olduğu anlaşılıyor.
Mesela bir İngiliz ayda 9 bin 372 lira kazanırken, bizim aylık kazancımız ise bin 827 lira da kalıyor.
Bu nedenle ‘’Bizim vergilerimiz, Türklere mi gidecek?’’ diye soruyorlar.
Bütün bu ekonomik kaygıların yanı sıra, siyasal kaygılar da var.
Gazetecilerin hapse atılmasını ‘’Türkiye’de hükümeti eleştirmek suç sayılıyor’’ diye yorumluyorlar mesela.
Ülkemizde biliniyor mu bilmem ama Avrupalılar, gazetecilere sağlanan özgürlük sıralamasında 180 ülke arasında 149. sırada olmamızı önemsiyorlar.
Bir de şu lanet olası kadına şiddetin de Avrupalıları çok kaygılandıran bir başka neden olduğu gözleniyor.
Avrupalıların yaptıkları istatistikî araştırmaya göre Türk kadını Avrupalı kadına oranla 10 kat daha fazla şiddete maruz kalıyormuş.
Tanzimat Fermanıyla birlikte yüzünü Avrupa’ya çeviren Türkiye, 1963 Ankara Antlaşmasının imzalandığı tarihten bu yana 53 yıldır AB üyesi olmak için mücadele veriyor.
Merkel, Anıtkakabir de Atatürk için ‘’Avrupa’ya giden yolun mimarı’’ yazarken, bir taraftan da AB üyesi olmamız için önümüze neden engeller koyduklarını da şimdi daha iyi anlıyorum.
Yaklaşık 140 yıl önce yüzünü batıya çevirmiş bu toplumun, 53 yıldır sürdürdüğü Avrupalı olma rüyasının hayalden öteye geçebilmesi için, Avrupalıların direncini kırmak lazım.
Bu da sadece bizim elimizde.
Kusuru başkalarında aramayalım.
Tercihi aslında biz yapacağız.
Avrupalının gelirini bizimle paylaşmaya gönüllü olması için, ya bir Avrupalı gibi aylık gelirimizi 10 bin liraya yükselterek, insanca hakça bir düzeye ulaşacağız, ya da bin 300 liralık asgari ücrete şükredeceğiz.