Dün günlerden 12 Mart’tı.
Yaşı 40'ın atlında olanlar hatırlamayacaklardır ancak, 12 Mart 1971, demokratikleşme çabalarının dillendirildiği ülkemin yeniden karanlığa gömüldüğü bir gündü.
1946 yılından itibaren çok partili hayata ''Merhaba'' diyen ülkemde, çok partili siyasi yaşama rağmen, demokratikleşme çabası hep engellerle karşılaşmış, bu konuda atılan adımlar her defasında duvara toslamıştı.
Hani şimdilerde ''Sivil Anayasa'' söylemleriyle yeni bir anayasa yapılmasına dair adımlar atılıyor ya.
1960 darbesi sonrası, askerler tarafından hazırlatılmış olsa da, 1961 yılında kabul edilen Anayasa'mız 'Sivil Anayasa' olmaktan öte, ülkemin sahip olduğu en demokratik anayasa olmuştu.
Ki;
En özgürlükçü olarak kabul ettiğimiz 61 Anayasası'na rağmen, 1968 yılında Paris’te başlayan öğrenci hareketleriyle özellikle üniversite gençliğinin daha fazla özgürlük talepleri ülkemizde de dillendirilmeye başlanmıştı.
O yıllarda, şimdilerde olduğu gibi üniversitelerimizin başında 'Demoklas'in Kılıcı' gibi duran 'YÖK' gibi ceberut bir yapı da yoktu.
YÖK'ün, 12 Eylül faşist cuntacılarının 82 Anayasasına koydurdukları bir yapı olduğunu sanırım söylememe bile gerek yoktur.
Öğrenci hareketleri, ''Tam Bağımsız'' Türkiye sloganlarıyla bütün üniversitelere yayılmıştı.
Bugün, coğrafyamızdaki bütün dalgalanmaların ABD'nin r sahneye koyduğu bir oyun olduğunu anlamış bulunuyoruz ama 68 kuşağının gençleri, ABD'nin coğrafyamızda sahnelemek istediği oyunların farkına 55 yıl önce varmışlardı bile.
Coğrafyamızda 10 yıllar süren savaşların sonucunda kurulmuş, yoksul ülkem, ABD'nin bölgemizde sahneye koyduğu şeytani planlara rağmen modernleşme çabalarını yine de sürdürüyordu.
Halkımız tarafından, devrin Başbakanı Süleyman Demirel'e 'Barajlar Kralı' unvanı verilmişti.
Türkiye barajlar yapıyor, elektriğini üretirken, sulanamadığı için çoraklaşmış topraklarını yeniden tarıma elverişli hale getiriyordu.
Üniversite gençlerinin özgürlük talepleri, yine üniversite içinden başka öğrenciler tarafından bastırılmaya çalışılıyordu.
Ülkemin gençleri, 'Sağcı' ve 'Solcu' olarak kamplara ayrılmıştı.
Daha sonra, gençlerin karşıt görüşler olarak ayrışmalarına dair planın da özellikle ABD'nin de bir oyunu olduğunu anlamıştık ama Ordu içindeki Amerikancı subayların, 12 Mart 1971 günü Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a verdikleri Muhtıra’nın daha sonra radyodan okutulmasıyla Demirel hükümeti istifa etmişti
''Başbakan Demirel, muhtırayla istifasını isteye askerlere dirense ne olurdu? '' diye soranlar olabilir elbette ama Cuntacılar, muhtırada, hükümetin istifa etmemesi durumunda yönetime el koyacaklarını zaten açıkça belirtmişlerdi.
Tarihimize 12 Mart Muhtırası olarak geçen bildiri sonucunda Başbakan Süleyman Demirel istifa etmiş, Kocaeli Milletvekili Nihat Erim CHP'den istifa ettirilerek 33. Cumhuriyet Hükümetini kurmakla görevlendirilmişti.
12 Mart sonrası gerek ordu içinde ve gerekse üniversitelerde bir cadı avı başlatılmıştı.
''51 tevkifatı'' olarak bilinen dönemden sonra 12 Mart dönemi de, Türk Aydınlarının tutuklanarak, cezaevlerinde işkenceye maruz kaldıkları bir dönem olmuştu.
Sansaryan Han'in bir işkence merkezine dönüştüğü dönem de, 12 Mart Muhtırası sonrasına rastlar.
Öğrenci liderlerinden Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idam karaları da bu dönemde gerçekleşmişti.
12 Mart bugün unutulmuş olsa da, tarihimizde derin izler bırakmış bir dönem olmuştur.
Bir daha öyle günlerin yaşanmaması dileğiyle.