limanbet limanbet bonus veren siteler bonus veren siteler bonus veren siteler istanbul evden eve nakliyat cappadocia green tour istanbul sex shop jojobet giriş jojobet casino siteleri nakliyat istanbul evden eve nakliyat istanbul eşya depolama
12 Eylül'ün Yıldönümünde
Yazarlar // 12 Eylül 2020 Cumartesi 16:08

Ragıp GÖKER

Bugün 12 Eylül

Barış’lar ve Murat Ağırel özgür artık

Ve fakat.

Birçok gazeteci hala cezaevinde olsa da, yaşamın normal seyrinde sürdüğünü söyleyebiliriz yine de.

Ve fakat.

Türkiye, 40 yıl öncenin 12 Eylül’ünde böylemiydi.

Cuntacılar, düşünen ve düşündüğünü söyleme cesareti olanların üzerinden silindir gibi geçmişlerdi.

‘’Beşi bir yerde’’ olarak isimlendirdiğimiz Cuntanın beşlisinin en kıdemli olanı Kenan Evren’in sesinden işitmiştik 40 yıl önce o gün darbe yaptıklarını.

Ki;

Darbenin koşullarını oluşturmuşlardı aslında.

O yıllarda ülkemde 67 il vardı ve 67’sinde de sıkıyönetim uygulanıyordu.

12 Eylül 1980 sabahı, yani cuntacıların darbe yaptıkları o gün, olaylar bıçak gibi kesilmişti.

Oysa o zor yıllarda, 12 Eylül sabahına kadar yurdun her yerinden şiddet ve buna bağlı ölüm haberleri geliyordu.

Gazetelerin birinci sayfalarını bu tür haberler kaplıyordu.

Darbenin olduğu gün Başbakan Süleyman Demirel’di.

Ki;

O yıllarda genellikle Süleyman Demirel oturuyordu o koltukta.

Ecevit sanım üç kere Başbakan olmuştu.

Birinde güvenoyu alamadığı için bir ay, diğerlerinde ise her birinde bir yıl olmak üzere toplamda iki yıl başbakan kalabilmişti.

Bu nedenle belki Rahmetli Cem Karaca’dan dinlediğimiz ‘’Süleyman hep Başbakan’’ diye şarkı bile yapılmıştı.

Süleyman Demirel, 12 Eylül’den sonraki açıklamalarında, sıkıyönetim komutanlarına olayları önlemek adına defalarca hükümetten talepleri bulunup, bulunmadığını sorduğunu ama her defasında askerlerin sadece fener istediklerini söylemişti.

Darbe günlerinde de sıkıyönetim şartları uygulanıyordu ve darbe sabahı itibariyle bıçak gibi kesilen olayların, darbe öncesi yıllarca kesilmeme nedeni, askerlerin o zamanki şiddet olaylarını önlemek gibi amaçları olmadığını gösteriyordu.

12 Mart 1971 muhtırasıyla başlayan ve 12 Eylül 1980 sabahına kadar süren 9 yıllık süreç, her bakımdan zor geçti.

Çok acılar çekildi.

‘’Asmyalım da besleyelim mi?’’ demişti cuntacıbaşı ve çocuk yaştaki Erdal Eren darağacında can vermişti.

Metris’in yanı sıra Mamak’ın zindanlarında ‘karıştır barıştır’ uygulaması yapılıyordu ve işkencelerde insanlar can veriyordu.

Sıkıyönetim mahkemelerinde sözüm ona yargılama da yapılıyordu ama  ‘’Bir sağdan, bir soldan’’ denilerek, cuntacıların başı tarafından verilen talimatla gençler darağaçlarına yollanıyordu.

Darbenin öncesi de, sonrası da zor yıllardı.

Mahalleler işgal altındaydı.

Sokaklar bile bölünmüştü.

8 Mart 1980 sabahına uyandığımızda Yenidoğan mahallesinin, Mamurdağ sokağındaki evimizden dışarı adım attığımda, duvar yazılarının yanı sıra, çevremi saran kişilerin bıyıklarıyla birlikte parkalarının da değiştiğini fark ettiğimde sanırım biraz geç kalmıştım.

Öldüresiye dövülüp, bir duvarın dibine bırakıldığımda, o gün taşınmakta olduğumuz Cedit mahallesindeki yeni evime ulaşmakta bir hayli zorlanmıştım.

O yıllarda Günaydın gazetesinde çalışıyorum ve daima işimle meşgul oluyordum ve bu nedenle hiç sokak olaylarına karışmamıştım.

Şimdi olduğu gibi o yıllarda da herkesin fikrini özgürce söylemesi gerektiğine inanıyordum zaten ama her genç gibi bende hayatımdan endişe ediyordum,

Bu nedenle de şehirden uzaklaşma ihtiyacı duymuştum

Fuarlarda ‘Foto Kovboy’ adıyla fotoğrafçılık yapan bir arkadaşımın yanında İzmir Fuarı’ndaki Luna Park’da şipşakçı olmuştum.

Darbe sabahına da, şipşakçı bir gurup arkadaşla birlikte Bornova’daki bekar evinde uyanmıştım.

Genç olduğumuz için mi bilinmez sokağı tutan askerler iki gün boyunca fırına gitmemize bile izin vermemişti de, o iki gün boyunca makarna yemekten karnımız şişmişti.

12 Eylül’ün üzerinden 40 yıl geçti.

4 yıl önceki hain FETÖ kalkışmasına kadar, ‘’Türkiye normalleşiyor, bir daha darbe olmaz’’ diye düşünmüştük.

FETÖ’nün hain planı başarılı olamadı elbette ama netice itibariyle denediler bunu.

Hain yetiştirtmekte mahiriz biliyorsunuz.

‘’Su uyur düşman uyumaz’’ demiş ya atalarımız, bu nedenle yaşadıklarımızdan ders çıkarmayı hiçbir zaman unutmamalıyız.