Dün günlerden 10 Ocak'tı.
Şimdilerde Çalışan Gazeteciler Günü adıyla kutlanıyor olsa da, 12 Mart'ın muhtıracıları, tarafından değiştirmeseydi, Basın Bayramı'ydı adı.
Adı değiştirilmesine rağmen Çalışan Gazeteciler Günü olarak kutlanmasına bile
razıydık aslında.
Ve fakat.
RTÜK yasası hazırlanırken bunun da içi boşaltıldı maalesef. Bir anlamı kalmadığı için, bugüne dair kutlamalara katılmıyorum aslında.
Bu nedenle de 10 Ocak'a dair yazmamayı kararlaştırmıştım ama iki gün boyunca
kutlama mesajlarının arkası kesilmeyince, neymiş bu 10 Ocak Çalışan Gazeteciler
Günü diye bir kere daha yazma gereği hasıl oldu.
Öncelikle bu günü kutlama nezaketi gösteren Başta Samsun Valisi Zülkif Dağlı olmak üzere siyasetçi ve yöneticilerin yanı sıra, bütün dostlara teşekkürü borç bilirim.
10 Ocak Wikipedia'da şu şekilde tanımlanıyor:
Çalışan Gazeteciler Günü, gazetecilik mesleğini icra edenleri onurlandırmak için
1962’den beri 10 Ocak günü düzenlenen Türkiye’ye özgü bir kutlama gündür.
1961'de 212 sayılı Fikir İşçileri Kanunu'nun yürürlüğe girdiği 10 Ocak günü, 1962-
1971 arasında Basın Bayramı adıyla kutlanmış; 1971 yılındaki askeri müdahaleden sonra ülkede gazetecilerin bazı haklarının geri alınması üzerine kutlama gününün adı Çalışan Gazeteciler Günü olarak değiştirilmiştir.
Fikir İşçileri Kanunu
4 Ocak 1961’de kabul edilen ve basın çalışanlarına bazı haklar ve yasal güvence
sağlayan 212 sayılı Fikir İşçileri Kanunu'nun Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdiği 10 Ocak günü, 1962'den itibaren bir kutlama günü olmuştur. Söz konusu
düzenleme, gazetecileri fikir işçisi olarak tanımlıyor; iş sözleşmelerinin yazılı
olarak yapılması, sözleşmelere işin türü ve ücret miktarının yazılması gibi
gazetecilerin sosyal ve yasal haklarını belirleyen hükümleri içeriyordu.
Dokuz Patron Olayı ve Basın Gazetesi buna karşın, 212 sayılı yasa ile kendilerine yüklenen sorumlulukları kabul etmek istemeyen 9 gazetenin patronu, yasanın ve Basın İlan Kurumu’nun oluşmasına ilişkin 195 sayılı yasanın mesleki sakıncalar doğuracağını iddia eden bir ortak bildiriye imza atarak, gazetelerini 3 gün kapadıklarını duyurdular.
“Dokuz patron olayı” olarak basın tarihine geçen bu gelişme üzerine gazeteciler, çeşitli protesto eylemleri gerçekleştirdiler ve halkı gazetesiz bırakmamak adına boykot boyunca “Basın” adlı bir gazete yayımladılar.
Bu tanımlamadan hareketle bu konuda ben ne düşünüyorum ve 10 Ocak';a dair neden yazmak istemedim?
Gazetecilere özlük haklarıyla birlikte getirilen 212 Sayılı Yasa, şeklen gazetecilere özgürlük tanınmış gibi görünüyor olsa da aslında halkın bizatihi haber alma özgürlüğüdür.
Halkın haber alma özgürlüğü derken aslında ne anlatmak istiyorum.
Bunu anlamak için aslında gazeteci kime denir, buna bakalım önce ve bunu
anlayabilmek için de Uğur Mumcu'nun 'Gazeteci' tarifindeki bir cümlesine bakalım.
Şöyle ki; Gerektiğinde hükümetlere ve güç odaklarına karşı savaşmayı göze alan insan, gazetecidir. Yani diyor ki rahmetli, gazeteci senin ödediğin vergilerden oluşan kamu kaynakları nasıl ve nerelere harcanıyor diye öğrenebilmen için çalışıyor ve
bunu yaparken bir anlamda savaşıyor.
Hükümetler, belediyeler, valilikler yani idareye dair hangi kurum varsa, kamu
kaynaklarının kullandırılmasıyla ilgili bilgileri vermek istemezler.
Unutma ki; vergilerden oluşan paraları kullanma yetkisi hükümetlere verilmiştir ama
aslında o para senindir.
Nasıl ve nerelere kullanıldığını öğrenmek de senin en doğal hakkındır. 212 sayılı yasa, gazeteciye o bilgileri haber yaparken koruyordu.
Sadece gazeteciyi değil, bir anlamda hükümetlerin üzerinde baskı kurmaya çalıştığı gazete patronunu da koruyordu.
O yasa yok artık.
Var da yok.
Yasa, sadece gazetecilere basın kartı verilmesinde etkili olabiliyor. Ben dolma tarifi yaparım yani içi boş olsa da bir şeyler yazmaya çalışırım ama bütün bunlar senin umurunda bile değilken, 10 Ocak gününü kutlasak ne olur, kutlamasak
ne olur. Bilmem anlatabildim mi?